Suikast korkusu ve çocukluk masumiyeti
İngiliz edebiyatı profesörü, yazar, filolog, çevirmen ve sosyalist Mina Urgan (1915-2000), "Bir Dinazorun Anıları" adlı kitabında, 14 yaşındayken o tarihte Büyükada'da yaşayan Trotskiy'i nasıl yakından gördüğünü şöyle anlatır:
Troçki Büyükada'da, Nizam caddesinde, bahçesi denize kadar inen bir konakta otururdu. Sokaklarda hiç gezmezdi; ama nerdeyse her gün sandalla balığa çıkardı. Günün birinde, açıklarda yüzerken, bir de baktım Troçki'nin sandalı. Başında ve kıçında elleri tabancalı iki Rus korumacısı oturduğu için, bu sandalı uzaktan görsek de tanırdık. Ortada da, kürek çeken Rum balıkçıyla, elinde oltası Troçki otururdu. Hemen sandala doğru yüzdüm, kenarına tutundum ve Troçki ile nerdeyse burun buruna geldik. Korumacılardan biri "git, git" dedi. (Rus şivesiyle "get, get" demişti aslında.) Ben, yorgunluğumu bahane ederek, sandalın kenarına biraz daha tutunmak, Troçki'ye biraz daha bakmak istiyordum. Ama korumacı, tabancanın kabzasıyla parmaklarıma vuracakmış gibi, silahı havaya kaldırınca, ellerimi çektim. Demek ki, bir suikastten öyle korkuyorlardı ki, denizde, dolayısıyla silâhsız, bir kız çocuğundan bile kuşkulanıyorlar, onu bile yaklaştırmıyorlardı Troçki'nin yanına.
Bu büyük adam, hiç oralarda değilmiş gibi, bana soğuk gözlerle bakacağına, ‘bırakın çocuk sandala çıksın, biraz dinlensin’ deseydi ne güzel olurdu. Benimle biraz Fransızca konuşsaydı; Fransızcayı nasıl öğrendiğimi, nerede okuduğumu filan sorsaydı; hattâ yüzümü gözümü kurulamam için bir havlu uzatsaydı, ne güzel olurdu. Benim onu öldürmeyeceğim besbelliydi. Ama yıllar sonra, Meksika'da, eve aile dostu olarak rahatça girip çıkan Ramón Mercedes ya da o adı kullanan bir katil, kolayca öldürdü Troçki'yi. Hem de bir buz kırma aletiyle başına vura vura. (Mina Urgan, Bir Dinazorun Anıları, YKY, 31. Baskı, Eylül 1998, İstanbul, s. 155-156.)
Bu ilginç anekdot Trotskiy’in yalıtılmışlığını ve dönemin gergin siyasi atmosferini çarpıcı bir biçimde yansıtıyor. (Not: Trotskiy’i daha sonra 1940 yılında Meksika'da öldürecek olan katilin soyadı, Urgan'ın aklında kaldığı gibi “Mercedes” değil, Mercader'dir.)
Öte yandan, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin (TSİP) önder kadrosu ve Sosyalist Birlik Partisi, Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin (ÖDP) kurucuları arasında yer almış olan Çağatay Anadol ise siyasi anılarını anlattığı “Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi” başlıklı kitabında, 23 Haziran 1990 tarihinde İstanbul’dan BSP’nin hazırlık kurultayı için Ankara’ya trenle giderken Urgan’dan bu anekdotu nasıl dinlediğini ve bu konuda aralarında nasıl şakalaştıklarını şu sözlerle aktarıyor:
Ben de Ankara'ya trenle gidenler arasındaydım. Kendimizi restoran vagonuna atmış, dört kişilik masalara altı kişi sıkışmış halde çok neşeli bir yolculuk yaptığımızı hatırlıyorum. Sevgili Mina Urgan da kurultaya geliyordu. Restoran vagonunda kısık sesiyle bir gün Büyükada açıklarında yüzerken içinde Troçki'nin bulunduğu sandala yaklaşıp onunla göz göze geldiğini, muhafızlarının işaretlerle kendisini oradan uzaklaştırdığını anlatmıştı. Mina Hanım herhalde o sırada 15-17 yaşlarında olmalıydı. Geçmişin Troçki gibi bir tarihi şahsiyetinin zamanıyla yaşadığımız zamanı birleştirebilen bir halkanın aramızda bulunması hepimizi şaşırtmıştı. Hatta bizim Ethem (Kiper) bana ‘Sor bakalım, Engels'le de bir hatırası var mıymış?’ dediğinde Mina Hanım dahil hepimiz kahkahalarla gülmüştük. (Çağatay Anadol, Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi: "Bir Barbar Aşısı" (TSİP 1974-1990), İletişim Yayınları, 1. Baskı 2022, İstanbul, s. 240.)
(Not: Anadol büyük olasılıkla Urgan’ın kitabını okumamış ve hafıza-i beşer nisyan ile olduğu kadar yanılgı ile de malûl olduğundan, Urgan’ın Trotskiy’le karşılaştığı sıradaki yaşı aklında yanlış kalmış.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder