Çeviri:
Demokratik merkeziyetçilik doğası gereği baskıcı mıdır?
Trotskiy, Lenin ve Kamenev (1919) |
Bolşevik partisinin iç rejimi demokratik merkeziyetçilik yöntemiyle karakterize edilmişti. Bu iki kavramın, yani demokrasi ve merkeziyetçiliğin bir arada kullanılması hiç de çelişkili bir yaklaşım değildir. Parti, yalnızca kendi dışındakilerle arasındaki sınırları çizmeye azami dikkati göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bu sınırların içinde yer alan herkesin parti politikasının yönünü belirlemede gerçek bir söz hakkına sahip olmasını da sağlıyordu. Eleştiri özgürlüğü ve fikir mücadeleleri, parti içi demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıydı. Bolşevizmin hiziplere müsamaha göstermediğine dair mevcut doktrin, gerileme döneminin bir efsanesidir. Gerçekte Bolşevizmin tarihi bir hizipler mücadelesi tarihidir. Ve gerçekten de önüne dünyayı altüst etme görevini koyan ve en cesur put kırıcıları, savaşçıları ve isyancıları bayrağı altında birleştiren hakiki bir devrimci bir örgüt, düşünsel çatışmalar, gruplaşmalar ve geçici hizip oluşumları olmadan nasıl yaşayabilir ve gelişebilir? Bolşevik önderliğin ileri görüşlülüğü çoğu zaman çatışmaları yumuşatmayı ve hizip mücadelesinin süresini kısaltmayı mümkün kıldı, ancak bundan fazlasını yapmadı. Merkez Komitesi bu coşkulu demokratik desteğe dayanıyordu. Karar alma ve emir verme cüretini de bu kaynaktan alıyordu. Tüm kritik aşamalarda benimsediği yönelişin doğruluğu, önderliğe, merkeziyetçiliğin paha biçilmez manevi sermayesi olan yüksek otoriteyi sağlıyordu. [*]
[*] Leon
Trotsky, The Revolution Betrayed: What Is the Soviet Union and Where Is
It Going?, Labor Publications, Detroit, 1991, s. 82.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder