Deutscher etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deutscher etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2025

Trotsky in Istanbul (Troçki İstanbul’da) - Notes on Ömer Sami Coşar's book

First edition of the book (1969)

The book Trotsky in Istanbul, written by journalist Ömer Sami Coşar (1919-1984), was first published in March 1969. For many years, no new edition appeared. However, this state of neglect changed in April 2010, when Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları reissued the book. In April 2023, the same publishing house brought out its seventh edition. It is rather interesting that the book began to attract what might be described as considerable attention in Turkey more than forty years after its first publication. As Leon Trotsky himself remarked in Chapter 18 of his autobiography My Life, “Books have their own destiny.”

Trotsky in Istanbul is not a work that features in world literature. In none of the foreign books or articles I have read on the subject have I come across a reference to Coşar’s work. The main reason for this, undoubtedly, is that it has been published only in Turkish. Moreover, the text lacks the degree of originality that might attract international attention. Coşar’s book is essentially a collage, compiled and summarised from a limited number of French sources.

The author’s educational background (primary and lower secondary education at Saint Joseph; part of his secondary schooling at Janson de Sailly in Paris; and a 1940 graduate of Galatasaray High School) enabled him to make use of French sources. This was, without doubt, a considerable advantage in Turkey at that time, when very few people spoke a foreign language. However, it is quite clear that the main body of the book’s material is drawn largely from the final volume of Isaac Deutscher’s Trotsky trilogy. The publication dates of the two books are consistent with this observation: the final volume of Deutscher’s trilogy appeared in 1963, and it is also listed in the bibliography of Trotsky in Istanbul.

Ömer Sami Coşar

One of the most serious shortcomings in the work is the lack of proper source attribution. In many instances, passages taken directly from other works are not marked with footnotes. The list of references at the end of the book does not, of course, remedy this problem. Moreover, several lengthy passages, clearly drawn from Deutscher’s book, are presented as the author’s “own observations and analysis”, without acknowledgement, often with certain sentences or paragraphs omitted or summarised. As due care was not exercised in the course of this summarising and adaptation, the result at times borders on the crude, and Deutscher’s writing is vulgarised.

The fact that a large part of Coşar’s work is drawn from Deutscher affords the author a perspective on Trotsky that is, on the whole, not hostile -even, at times, sympathetic- while still remaining critical. However, by detaching some of Deutscher’s observations and assessments from their historical and political context, Coşar seeks to portray certain shifts in Trotsky’s political tactics as contradictions or inconsistencies that might be used against him. Consequently, in trying to demonstrate to the reader that he feels a degree of sympathy for Trotsky while not shying away from criticism, the author falls short of constructing a coherent analytical framework.

One of the book’s more striking shortcomings is its complete omission of several critical political events and developments directly related to Trotsky’s years in Istanbul. In particular, the fact that it makes no mention of Trotsky’s first call for the establishment of the Fourth International -issued from Büyükada on 15 July 1933, following the Nazis’ rise to power in Germany- or of the connection between this call and his decision to leave Büyükada, constitutes a major gap. This episode, a turning point in Trotsky’s biography [*] and one rightly given substantial attention in the final volume of Deutscher’s trilogy, seems to have aroused no interest whatsoever in Coşar.

Four press photographers waiting at the Galata Pier in Karaköy (a district of Istanbul on the European shore) to capture the moment when Trotsky set foot in the city: Faik Şenol, Ali Ersan, Namık Görgüç, and Hilmi Şahenk (12 February 1929). Source: #tarih magazine.
Despite all these criticisms, it would be unfair to dismiss Trotsky in Istanbul as entirely without merit. The book offers many interesting insights, particularly in those sections based on local diplomatic material. The passages drawing on information and documents -many of which the author obtained through the then Minister of Foreign Affairs, Tevfik Rüştü Aras- provide valuable clues as to the political considerations that shaped the Turkish government’s and Mustafa Kemal’s decision to host Trotsky. Coşar’s access to such local sources gives the work a perspective rarely encountered in the international literature, lending it a certain distinct value.

Nevertheless, it is plainly evident that Coşar’s approach to the Turkish government and to Mustafa Kemal displays a certain bias -indeed, a degree of favouritism. For this reason, it is essential to subject the locally sourced information presented in the book to rigorous critical scrutiny and to cross-check it against other sources wherever possible.

[*] In 1935, Trotsky made the following note in his diary -which would later be published under the title Diary in Exile- about the importance of his effort to build the Fourth International: “…I think that the work in which I am engaged now, despite its extremely insufficient and fragmentary nature, is the most important work of my life-more important than 1917, more important than the period of the Civil War or any other.” Leon Trotsky, Diary in Exile, trans. Elena Zarudnaya, London, Faber and Faber, 1958, p. 53.

19 Ekim 2025

Troçki İstanbul’da - Ömer Sami Coşar’ın kitabı üzerine notlar

Kitabın 1969 tarihli ilk baskısı
Gazeteci Ömer Sami Coşar (1919-1984) tarafından kaleme alınan Troçki İstanbul’da ilk kez Mart 1969’da yayımlandı. Uzun yıllar boyunca kitabın yeni bir baskısı yapılmadı. Ancak bu unutulmuşluk hali, Nisan 2010’da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın kitabı yeniden yayımlamasıyla değişti. Nisan 2023’te ise kitabın aynı yayınevinden yedinci baskısı çıktı. İlk yayımlanmasının üzerinden kırk yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, kitabın Türkiye’de geniş denebilecek bir ilgi görmeye başlaması oldukça ilginç. Lev Trotskiy’in otobiyografisi Hayatım'ın 18. bölümünde belirttiği gibi, "Kitapların da kaderleri var" gerçekten.

Troçki İstanbul’da, dünya literatüründe yer alan bir kitap değil. Konuyla ilgili okuduğum hiçbir yabancı kitap ve makalede Coşar’ın eserine referans verildiğine rastlamadım. Bunun başlıca nedeni, hiç kuşkusuz, eserin yalnızca Türkçe yayımlanmış olması. Ayrıca metin, uluslararası alanda dikkat çekecek özgünlükten de yoksun. Coşar’ın çalışması, sınırlı sayıda Fransızca kaynaktan derlenmiş ve özetlenmiş bir kolaj niteliğinde.

Yazarın eğitim geçmişi (ilk ve ortaokul Saint Joseph; lise yıllarının bir kısmı Paris’te Janson de Sailly; 1940 Galatasaray Lisesi mezunu) Fransızca kaynaklara erişimini mümkün kılmış. Bu, yabancı dil bilenlerin sayısının çok düşük olduğu o yılların Türkiye’sinde önemli bir avantajdı hiç kuşkusuz. Ancak kitabın ana malzemesinin geniş ölçüde, Isaac Deutscher’in Trotskiy üçlemesinin son cildinden alındığı açıkça görülebiliyor. Bu iki kitabın yayımlanma tarihleri de yaptığımız bu gözlemle uyumlu: Deutscher’in üçlemesinin son cildi 1963’te yayımlandı ve bu kitap Troçki İstanbul’da’nın kaynakçasında da yer alıyor.

Ömer Sami Coşar
Eserde göze çarpan en ciddi sorunlardan biri kaynak gösterme eksikliği. Birçok yerde başka kaynaklardan doğrudan alınan pasajlar dipnotla işaretlenmemiş. Kitabın sonunda yer alan kaynakça listesi de bu sorunu ortadan kaldırmıyor elbette. Dahası, Deutscher’in kitabından alındığı aşikâr olan bazı uzun pasajlar, çoğu zaman kimi cümleler veya paragraflar atlanarak ya da özetlenerek, kaynak gösterilmeden yazarın "kendi saptama ve tahlili"ymiş gibi sunuluyor. Bu özetleme ve aktarım yapılırken de gerekli titizlik gösterilmediğinden, yer yer iş kaba sabalık sınırına varıyor ve Deutscher’in yazdıkları vülgarize ediliyor.

Coşar’ın çalışmasının büyük bölümünü Deutscher’den almış olması yazara Trotskiy’e karşı genel olarak düşmanca olmayan, hatta yer yer sempatik bile denebilecek, ancak aynı zamanda eleştirel kalabilen bir bakış açısı sağlıyor. Ancak Coşar, Deutscher’in bazı gözlem ve saptamalarını tarihsel ve siyasi bağlamından kopararak, Trotskiy’in siyasi taktiklerindeki kimi değişimleri ona karşı kullanılabilecek çelişkiler veya tutarsızlıklarmış gibi sunmaya çalışıyor. Dolayısıyla yazar, okura Trotskiy’e hem belirli bir sempati duyduğunu hem de onu eleştirmekten geri durmadığını göstermek isterken, tutarlı bir analitik çerçeve kurmaktan uzak kalıyor.

Kitabın göze çarpan eksikliklerinden biri de Trotskiy’in İstanbul dönemiyle doğrudan bağlantılı bazı çok kritik siyasi olay ve gelişmelerin tamamen atlanmış olması. Özellikle, Trotskiy’in Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesinin ardından, 15 Temmuz 1933’te Büyükada’dan Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasına yönelik ilk çağrısını yayımlaması ve bu çağrının onun Büyükada’dan ayrılma kararıyla bağlantısı üzerinde hiç durulmaması, çok büyük bir eksiklik. Trotskiy’in biyografisinde bir dönüm noktası olan [*] ve Deutscher’in üçlemesinin son cildinde haklı olarak geniş yer ayırdığı bu konu, Coşar’ın ilgisini hiç çekmemiş anlaşılan.

Karaköy’de, Galata rıhtımında Trotskiy'in İstanbul'a ayak basacağı anı yakalamak için bekleyen dört foto muhabiri: Faik Şenol, Ali Ersan, Namık Görgüç ve Hilmi Şahenk (12 Şubat 1929). Kaynak: #tarih dergisi
Tüm bu eleştirilere rağmen Troçki İstanbul’da’yı tamamen değersiz saymak haksızlık olur. Kitap, özellikle yerel diplomatik malzemeye dayanan bölümleriyle ilgi çekici bilgiler sunuyor. Yazarın bir çoğuna dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras aracılığıyla eriştiği bilgi ve belgelere dayanan kısımlar, Trotskiy’e ev sahipliği yapma kararına ilişkin Türk hükümetinin ve Mustafa Kemal’in ne tür siyasi değerlendirmelerle hareket ettiğine dair önemli ipuçları içeriyor. Coşar’ın bu tür yerli kaynaklara erişiminin olması, uluslararası literatürde nadir bulunan bir bakış açısı sağlayarak esere belli bir değer kazandırıyor.

Bununla birlikte, Coşar’ın Türk hükümetine ve Mustafa Kemal’e yaklaşımında belli bir taraflılık -hatta kayırıcı bir tutum- içinde olduğu da çıplak gözle bile fark edilebiliyor. Bu nedenle kitapta sunulan bu tür yerel-özgün bilgileri sıkı bir eleştirel süzgeçten geçirmek ve mümkün olduğunca diğer kaynaklarla çapraz kontrolünü yapmak büyük önem taşıyor.

[*] 1935’te daha sonra Sürgün Günlüğü başlığı ile yayımlanacak olan günlüğüne Trotskiy, Dördüncü Enternasyonal'i inşa etme çabasının taşıdığı önemle ilgili şu notu düşecekti: “…şu anda yapmakta olduğum işin, son derecede yetersiz ve parça bölük karakterine rağmen, hayatımın en önemli işi olduğu, 1917’den, iç savaş döneminden vb. daha önemli olduğu kanısındayım.” Lev Troçki, Sürgün Günlüğü, çev. Aslı Aydın, İstanbul: Yazın Yayıncılık, 1997, s. 62.