25 Ocak 2025

Çeviri:

Trotskiy’le bir araya gelişimiz üzerine

Raymond Molinier [*]

1929 yılının şubat ayı başlarında, Trotskiy'in karşı-devrimci faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle SSCB'den sürgün edildiğini öğrendik. Zorla Konstantinopolis’e giden bir gemiye bindirilmişti. Trotskiy’in sınır dışı edilmesi, Siyasi Büro tarafından alınan bir karardı ve tüm Trotskistleri kapsıyordu. Trotskizm’e karşı yürütülen sürek avı giderek şiddetlenmekteydi. Hemen tek bir fikir etrafında birleştik: “Gitmemiz lazım.” Konstantinopolis’te sürekli olarak Trotskiy’i ortadan kaldırma tehdidinde bulunan çok sayıda Beyaz Rus mülteci olduğunu biliyorduk. Pazlar ve Rosmerler ise sakin kalmamızı ve durumu etraflıca değerlendirmemizi öğütlediler.

Trotskiy’in içinde bulunduğu durumu öğrenir öğrenmez onun yanına gitmeye karar verdim. Uluslararası durumu ve Fransa’daki gelişmeleri onunla tartışmanın tam zamanıydı.

Molinier (sağda) İstanbul'da Trotskiy'le birlikte
Tek sorun yolculuk için gereken parayı bulmaktı. Derhal, o sıralar Londra’da çevirmenlik yapan Jeanne’a bir telgraf çektim ve hemen kardeşim Henri’yi görmeye gittim. Bize, yani bana ve yoldaşlarım Gourget ve Segal’e bu yolculuk için gereken parayı sağlayabilecek tek kişi oydu. O dönemde Banque Industrielle et Commerciale’de yönetici ve muhasebeci olarak çalışan Henri’nin, deri tüccarları olan ‘Labinal ve Rocoul’un şirketine’ bir süreliğine ‘işletme sermayesi kredisi vermekten’ başka seçeneği bulunmuyordu. Tam tutarı hatırlamıyorum, fakat bu miktar, İstanbul’a Simplon Orient Ekspresi’yle üç bilet almaya ve yolculuk masraflarını karşılamaya yetmişti.

Mart ayının sonunda, Maurice Paz’dan birkaç gün sonra Gare d’Austerlitz’de efsanevi Orient Ekspresi’ne bindik. Yolculuk sorunsuz geçti. Trotskiy, yaşları yirmi beşi henüz bulmamış bu üç genç aktivistin kendisine yardıma geldiğini öğrenince acaba ne düşünecekti?

Yine de faydalı olmakta kararlıydım.

Üç gün sonra İstanbul’a vardık ve Rus Büyükelçiliği’ne gittik. [**] Elçiliğin ne yola çıktığımızdan ne de gelişimizden haberi vardı. Bizi, Trotskiy’e katılma talebimize alayla tepki veren üç polis memuru bir odada karşıladı. Polislerden biri Fransızca olarak, “Kızıl Muhafızlarından geriye kala kala bunlar mı kalmış?” diye küçümseyici bir yorum yaptı. Orada beklememizi söylediler. Bu macerada başımıza gelebilecek her türlü olasılığı düşünüyor ve endişeleniyorduk. O sırada Jeanne aklıma geldi; muhtemelen o da bize katılmaya hazırlanıyordu.

En nihayet, iki saat kadar sonra görevli, İhtiyar’ın oğlu olduğunu hemen anladığımız genç bir adamla geri döndü. Çok geçmeden bizzat Trotskiy de geldi. Bizi sıcak bir şekilde karşıladı. Trotskiy akıcı bir Fransızca konuşuyordu ve uzun yolculuğumuz boyunca hazırladığımız sorulara büyük bir sabırla cevap verdi. Ancak, genel ve spontane bir tartışmaya girmek istemedi. Hazırlıklarımızı yapabilmemiz için bizi yalnız bıraktı ve ertesi sabah buluşmak üzere sözleştik. Üçümüz de Konstantinopolis’te, Trotskiy’in dairesine çok uzak olmayan bir otelde kaldık.

Ertesi sabah çalışmak için daha rahat ve güvenli bir yer ayarlamamı önermesini söyledim. O da bu fikri kabul etti. Büyükada’daki 'İzzet Paşa' konağının sahibiyle anlaşmaları ben yaptım. Jeanne’a mümkün olan en kısa sürede bize katılması için bir telgraf gönderdim. Jeanne Büyükada’ya vardığında, hepimiz konağa birlikte yerleştik: Trotskiy ve eşi Natalya, Lev Sedov, torunu Sieva, Avusturyalı Jacob Franck (sonradan GPU ajanı olduğundan şüphelenildi), Jeanne ve ben. Bu durum İhtiyar’ın çok hoşuna gitti. Çok sayıda yoldaş İhtiyar’ı görmek için geldiğinden, konağa sürekli birileri girip çıkıyordu. Bu süreçte pek çok iş yaptık. Daha ilk andan itibaren bana, bir konferansın düzenlendiği Atina ile temas kurma ve bizi rahatsız eden konuları, özellikle de parti meselesini gündeme getirme görevi verildi. Konferansın yönelimi ve kararları üzerinde etkili olmak için Yunanistan’a gittim.

Temmuz ayının başlarında askerlik görevimi yapmak üzere Paris'e geri dönmek zorunda kaldım. İhtiyar'dan ve ev halkından büyük bir üzüntüyle ayrıldım. Jeanne’dan orada kalıp sekretarya çalışmalarında Trotskiy’e destek vermeye devam etmesini ve Natalya’ya ev işlerinde yardım etmesini rica ettim. Jeanne bunu hemen kabul etti. Yaz başından itibaren Pierre ve Denise Naville, Gérard Rosenthal, Rosmerler ve van Heijenoort, Trotskiy’e katıldılar. Büyükada ile sürekli iletişim halindeydim: İhtiyar bana düzenli mektuplar yazarak Komünist Enternasyonal’i yeniden Leninist çizgiye oturtmak için Fransa’da Komünist Muhalefet adına bir günlük gazete çıkarmamız gerektiğini söylüyordu.

Rosmer, Gourget, Pierre Frank, Naville, Rosenthal ve ben, aramızda bazı fikir ayrılıkları da yaşayarak, 15 Ağustos 1929’da la Vérité'nin ilk sayısını yayımladık.

Kaynak: Bu makale, Trotskiy'in ölümünün 50. yıldönümü sebebiyle 1990 yılında Fransa'da yayımlanan Rouge dergisinin özel sayısından alınmıştır. Makalenin İngilizce çevirisi Ted Crawford tarafından yapılmıştır.

[*] Raymond Molinier (1904-1994), Fransız Trotskist hareketinin önde gelen isimlerinden biridir. Paris'te doğan Molinier, 1929'da La Vérité adlı dergiyi kuranlardan biriydi ve 1936'da Pierre Frank ile birlikte Parti Communiste Internationaliste'nin kuruluşunda önemli bir rol oynadı. II. Dünya Savaşı sırasında Fransa dışında faaliyet gösterdi ve savaşın ardından Fransa'ya döndü. Molinier, hayatı boyunca Trotskist hareketin aktif bir üyesi olarak kaldı ve Latin Amerika'da da siyasi faaliyetlerde bulundu. (k.ü.)

[**] Molinier, Sovyetler Birliği'nin İstanbul Başkonsolosluğu'na yanlışlıkla “elçilik” diyor. (k.ü.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder