02 Nisan 2025

 Çeviri:

Trotskiy’le geçen yedi yıl

Jean Van Heijenoort’la söyleşi

1. Bölüm | 2. Bölüm

Kitabımın amacı

Trotskiy’in kendi kaleminden çıkan veya onun hakkında yazılmış siyasi metinler, onun insani yönünü yeterince yansıtmıyor. İşte tam da bu boşluğu doldurmak istedim. Bu yüzden, hayatının kişisel yönlerine odaklandım. Şunu belirtmeliyim ki, kitabıma hangi detayları alacağıma karar verirken, çoğu zaman bu bilgilerin başka kaynaklarda mevcut olup olmadığını esas aldım.

Isaac Deutscher
Sadece bir örnek vermek gerekirse, Diego Rivera ile yaşanan ve başka hiçbir kaynakta doğru şekilde anlatılmayan, hatta Deutscher’in kitabında tümüyle çarpıtılan bir olaya kitabımda yer verdim. Bu konuyu ayrıntılı bir şekilde ele alıyorum; zira yaşananları hakikaten bilen tek kişi benim.

Bu sebeple kitabım, diğer insanların daha önce söylediklerini ya da farklı anlatıları göz önünde bulunduruyor. Örneğin, Deutscher’in kitabı bazı açılardan oldukça faydalıdır, ancak içerdiği pek çok hata nedeniyle tarihçilerin tümüyle sil baştan çalışmaları gerekecek. Dahası, onun bu hataları diğer yazarlarca benimsenmiş ve daha da yaygınlaştırılmıştır.

“Besançon” hücresinin bir üyesi olarak Trotskiy

Trotskiy, boş sohbetlere girmeyi sevmeyen biriydi. Ancak organize biçimde yürütülen tartışmalar tamamen farklıydı. Prinkipo’da, öğleden sonra saat 4:30’da Trotskiy’in çalışma odasında buluşurduk. O sırada evde bulunan herkes bu toplantılara katılırdı: Frank, Schussler, Frankel, Swabeck ve ben. Almanya üzerine yapılan tartışmalar ve Swabeck ile Siyahi sorunu üzerine yapılan görüşmelerin tutanakları arşivlerde mevcuttur; bunların bazıları yayımlanmış durumda.

Royan’da ünlü “Besançon” hücremiz vardı. Adını, uzaktaki bir şehirden esinlenerek seçmiştik. Craipeau, Beaussier, Vera Lanis, Jeanne Martin ve benimle birlikte Trotskiy de bu hücrenin bir üyesiydi. Aramızda bir eğilim mücadelesi yaşanıyordu ve Trotskiy’in evinde çalışan Fransız yoldaşlarının oylarını saymamak bir hata olurdu. “Besançon” hücresi, Trotskiy’in katılımıyla çeşitli karar tasarılarını tartışıp, kaleme aldı. Kitabımda, bu toplantılardan birinin tutanağından alınan ve yeni enternasyonalin adı üzerine yapılan tartışmayı aktaran ilginç bir pasaj yer alıyor.

Royan (1933): Soldan sağa, Rudolf Klement, Trotskiy, Yvan Craipeau (ziyaret için gelen bir Trotskist), Jeanne Martin (Lyova'nın ikinci eşi), Sara Weber; önde, Jean van Heijenoort
Cannon, SWP Siyasi Komitesi'nin yarısıyla birlikte Meksika'ya geldiğinde toplantılar düzenlenirdi. Dört ya da beş gün boyunca sabah ve öğleden sonraları tartışmalar yapılır, bu tartışmaların tutanakları hazırlanırdı. Tüm süreç son derece planlı ve düzenli bir biçimde işlerdi.

Ücret almadan çalışan sekreterler

Hiç maaş diyebileceğimiz türden bir ödeme almadım. Bir diş fırçasına ihtiyacım olduğunda, önce onu satın alır, sonra parasını Natalya'dan alırdım. Her üç haftada bir sırayla, Frank, Schussler ve ben, İstanbul'a alışveriş yapmaya giderdik. Natalya bize parayı verir, döndüğümüzde ise harcamaların hesabını verirdik; her şey bu kadar basitti.

Yalnızca Coyoacán'da görev yapan Amerikalı yoldaşlara, SWP tarafından tam zamanlı çalışan statüsünde ödeme yapılıyordu. Ben ise finansal işlerimi Natalya ile yürütmeye devam ediyordum. Breton beni yoksul diye nitelendirmişti. Bu tanım beni şaşkına çevirmişti; neyi kastettiğini anlayamamıştım. Zira kendimi hiçbir zaman yoksul hissetmemiştim.

Trotskiy ailesinin gelirinin çoğunluğu, başta Hayatım ve Rus Devrimi Tarihi olmak üzere eserlerinden gelen teliflerden oluşuyordu. Prinkipo'da bu telif gelirleriyle oldukça rahat bir yaşam sürdürüyorduk. Ne var ki birikmiş paramız çabucak eridi. 1932 sonundaki Kopenhag seyahati, mali kaynaklarımızı neredeyse tamamen kuruttu. Trotskiy'in öğrencilerle ve Amerikan radyosuyla yaptığı röportajlardan elde ettiği kazanç ise, ona refakat eden yoldaşların masraflarını dahi karşılamaya yetmemişti.

Öyle dönemler olurdu ki maddi açıdan iyice sıkışırdık; Natalya'yla bütçemizi tekrar tekrar gözden geçirirdik. Tamamen parasız kaldığımızda ise Trotskiy, bazen Life ya da Saturday Evening Post’a bir makale satardı. Elde ettiği 500-600 dolar, bize iki üç ay yetecek bir soluk aldırırdı.

Trotskiy para meselelerini asla dert etmezdi. Natalya bu konuları önce benimle konuşur, ardından ona sadece, "Biliyorsun, artık hiç paramız kalmadı" derdi.

Trotskiy'in asketizmi

Trotskiy'in evinde ıvır zıvır eşya ya da hatıra nesnelerinin bulunmayışı, bazılarını şaşırtabilir. Bu, onun asketik yaşam tarzının bir yansımasıydı. Trotskiy’in maddi şeylere bağlılığı yoktu. Önem verdiği tek şey, mesleğinin aracı olan kaleminin kalitesiydi. Maddi zenginliğe karşı tamamen kayıtsızdı. Bir zamanlar büyük bir devletin başında bulunmuş bir insan için bu durum hayret verici görünebilir. Hiçbir şeye sahip değildi. Ne bir tabloya ne de gerçek bir kütüphaneye. Kitapları, ona getirilen ya da gönderilenlerden birikmiş olanlardı.

Trotskiy'in evinin bir bölümü
Trotskiy ve Sürrealizm

Bu konuya dair birkaç not daha düşmeliyim. Trotskiy'in en çok kendini kaptırdığı eser, Jules Romains'in İyi Niyetli İnsanlar serisiydi. Serinin on yedi on sekiz cildini okumuştu ve yeni çıkacak ciltleri heyecanla beklerdi. Romains için "benzersiz bir sanatçı" tanımını kullanırdı. Céline, Malraux ve Malaquais'nin Hiçbir Yerden Gelen Adamlar eserine dair eleştirileri ise iyi bilinir. 1936'da Norveç'teyken, kendisine Benjamin Péret'nin Şu Ekmeği Yemem adlı kitabını göndermiştim. Yazdığı bir mektupta son derece olumsuz bir tepki vermişti.

Breton gelmeden önce, birkaç kitabını satın alıp Trotskiy'in çalışma odasına koymuştum. Trotskiy bu kitapları odanın ücra bir köşesine kaldırdı ve öylece bıraktı. Belki ara sıra sayfalarını karıştırmıştır. Edebiyat eserlerini okumak için yalnızca öğlen dinlencesinde kısa bir zaman ayırırdı kendine. Yanından hiç eksik etmediği kitaplar genellikle Fransız romanlarıydı; bazen Rus eserleri, sonraları ise seyrek de olsa bir Amerikalı yazarın kitabı. Sürrealistlerin şiirlerine ise aşina değildi.

Bir sonraki kitabımda, Trotskiy'in yazılarından yola çıkarak, onun devrimci harekete ilk adım attığı günlerden başlayarak entelektüel bir portresini çizmeyi deneyeceğim. Özellikle üzerinde duracağım hususlardan biri, Lenin ile Trotskiy arasındaki düşünsel farklılıklar olacak.

Bitti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder