Çeviri:
Bireysel terörizmin iflası
Lev Trotskiy, Mayıs 1909
1902 ile 1908 yılları arasında Çarlık polisinin sözde “devrimci” bir terörizm dalgasına örtük biçimde destek verdiği, uzun zaman önce kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmış bir gerçek.
Bu dönemde, popülist Sosyal Devrimci Parti’nin (SD) gizli bir uzantısı (SD Savaş Örgütü), Çarlık rejiminin üst düzey yetkililerine yönelik bir dizi sansasyonel suikast gerçekleştirdi. Bu eylemlerin önemli bir kısmı, Ohrana adlı Çarlık gizli polisinin ajanı Yevno Azef’in (1869–1918) yönetiminde ve ona bağlı diğer polis ajanlarının bilgisi ve yardımıyla yürütüldü.
Yevno Azef Bu suikast zincirinin en bilinen kurbanları arasında, Çar’ın amcası ve Moskova’nın askerî valisi Büyük Dük Sergey Aleksandroviç (1857-1905) yer alıyordu. Ancak daha da çarpıcı olan, grubun en fazla ses getiren eylemlerinden birini, kendilerine doğrudan destek veren Çar’ın İçişleri Bakanı ve Ohrana’nın resmî başı Vyaçeslav von Plehve’ye (1846–1904) düzenledikleri suikastla gerçekleştirmiş olmasıydı.
Azef, bu suikast kampanyaları sırasında çok sayıda eylemcinin polis tarafından yakalanmasını sağladı. Ancak bunu yaparken, bazı polis ajanlarını da eylemcilerin eline teslim etmekten çekinmedi.
Azef’in gerçek kimliği nihayet 1908’de açığa çıktı. Patlak veren bu skandal, Çarlık Rusyası’nda terörizmi bir politika olarak benimseyen eğilimlerin sol kamuoyunda büyük ölçüde itibar kaybetmesine yol açtı. Ne var ki, bu da yalnızca üç yıl sonra, 1911 yazında, bu kez başka bir polis ajanının “devrimci” bir eylemci kılığında, Çar’ın bir başka İçişleri Bakanı’nı, Piyotr Stolipin’i (1862-1911) öldürmesine engel olmadı.
Piyotr Stolipin O dönemdeki adıyla sosyal demokrat hareketin her iki ana kanadı —hem Bolşevikler hem de Menşevikler— her iyi Marksist gibi terörizme açıkça karşı çıktı ve haklı olarak bu tür eylemlerin polis tarafından kışkırtıldığını ileri sürdü.
Bireysel Terörizmin İflası ilk olarak 1909 yılının mayıs ayında, Polonya’da yayımlanan Przeglad Socjaldemokratyczny adlı sosyal demokrat gazetede basıldı. Makale, günümüzde de terörün doğası ve kitle hareketlerinin rolü üzerine yapılan tartışmalar bağlamında güncelliğini koruyor.
Bugünün Türkiye’sinde ise, kendisini Trotskist olarak tanımlayan çeşitli örgütler de dahil olmak üzere “sosyalist” solun hatırı sayılır bir kesimi, “devrimci” terörizme (ve hatta onun mistiğine) -çoğu zaman salt söylem düzeyinde kalsa da- hâlâ derin bir sempati beslemeyi sürdürüyor. Bu durum, Trotskiy’in makalesine bu topraklarda ilave bir güncellik kazandırıyor.
Şimdilerde, Azef geri plana çekilmiş durumda. Adı gazetelerde giderek daha seyrek geçiyor. Ne var ki, Azef’i tarihin çöp kutusuna temelli olarak atmadan önce, yalnızca onun gibilerin entrikaları açısından değil, genel olarak terörizm ve ülkedeki başlıca siyasi partilerin buna karşı takındıkları tutum açısından çıkarılması gereken başlıca siyasi dersleri özetlemenin gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Bireysel terörün siyasi devrim yolunda bir yöntem olarak kullanılması, biz Rusların “ulusal” katkısıdır.
Kuşkusuz, “tiranların” öldürülmesi, neredeyse “tiranlık” kurumunun kendisi kadar eskidir ve yüzyıllar boyunca şairler, kurtarıcı hançerin onuruna birçok ilahi bestelemiştir.
Ancak bir satrapın ardından bir başka satrapı, bir bakanın ardından bir başka bakanı, bir hükümdarın ardından bir başka hükümdarı —1880’lerdeki bir Narodnaya Volya (Halkın İradesi) üyesinin örgütün terör programını teklifsizce formüle ettiği biçimde, “Saşka’nın ardından Saşka’yı” (bu ifade, II. ve III. Aleksandr’a gönderme yapan küçültücü bir deyiştir)— ortadan kaldırmayı görev edinen; kendisini mutlakiyetin bürokratik hiyerarşisine uyarlayan ve kendi devrimci bürokrasisini yaratan bu sistematik terör, Rus entelijensiyasının benzersiz yaratıcı gücünün bir ürünüdür.
Çar II. Aleksandr'ın öldürülmesi |
Mutlakıyetin mekanik araçlarla yıkılması fikrinin popülerlik kazanabilmesi için, devlet aygıtının toplumsal örgütlenmenin içinde hiçbir kökü olmayan, bütünüyle dışsal bir baskı organı olarak görülmesi gerekiyordu. Rus otokrasisi, devrimci entelijansiyaya tam olarak böyle görünüyordu.
Rus terörizminin tarihsel temeli
Bu yanılsamanın kendine özgü tarihsel temelleri vardı. Çarlık rejimi, kültürel bakımdan daha ileri Batı devletlerinin baskısı altında biçimlendi. Rekabette ayakta kalabilmek için halk kitlelerinin iliğini kemiğini kurutmak zorundaydı; fakat bunu yaparken, en ayrıcalıklı sınıfların ayaklarının altındaki ekonomik zemini de çekip aldı. Üstelik bu sınıflar, Batı’daki ayrıcalıklı sınıfların ulaştığı yüksek siyasal düzeye erişemediler.
On dokuzuncu yüzyılda buna bir de Avrupa borsasının güçlü baskısı eklendi. Avrupa borsalarının çarlık rejimine verdiği borç miktarı arttıkça, çarlık ülke içindeki ekonomik ilişkilere giderek daha az doğrudan bağımlı hale geldi.
Avrupa sermayesinin sağladığı olanaklarla kendisini Avrupa’nın askeri teknolojisi ile silahlandırdı ve böylece kendisini toplumdaki bütün sınıfların üzerine çıkararak, zamanla "kendi kendine yeterli" (elbette göreli olarak) bir örgüte dönüştü.
Böyle bir durum, doğal olarak, bu yabancı üstyapının dinamitle havaya uçurulması gerektiği fikrini doğurabilirdi.
Entelijansiya, Batı’nın doğrudan ve yoğun baskısı altında gelişti; tıpkı düşmanı olan devlet gibi, ülkenin ekonomik gelişmişlik düzeyinin önüne geçti – devlet bunu teknolojik alanda, entelijansiya ise ideolojik alanda yaptı.
Avrupa’nın eski burjuva toplumlarında devrimci fikirler, geniş devrimci güçlerin gelişimiyle az çok paralel biçimde ortaya çıkarken, Rusya’da entelijensiya Batı’nın hazır kültürel ve siyasi düşüncelerine erişebildi ve ülkenin ekonomik gelişimi henüz kendilerine destek verecek ciddi devrimci sınıfları doğurmadan önce, bu düşünceler onların zihin dünyasını devrimcileştirdi.
Tarih tarafından geçersiz kılındı
Bu koşullar altında entelijansiyanın yapabileceği tek şey, devrimci coşkusunu nitrogliserinin patlayıcı gücüyle katlamak oldu. Narodnaya Volya’nın klasik terörizmi işte böyle doğdu.
Sosyal Devrimcilerin terörü, büyük ölçüde aynı tarihsel etkenlerin bir ürünüydü: bir yanda Rus devletinin “kendi kendine yeten” despotizmi, diğer yanda ise “kendi kendine yeten” Rus devrimci entelijansiyası.
Ne var ki, geçen yirmi yılın da bir etkisi oldu ve ikinci dalga teröristler sahneye çıktıklarında, bunu “tarih tarafından geçersiz kılınmış” damgasını taşıyan epigonlar [*] olarak yaptılar.
Narodnaya Volya (Halkın İradesi) |
Narodnaya Volya’nın arkasında, gerçekte devrimci bir sınıf yoktu. Sosyal Devrimciler ise devrimci proletaryayı basbayağı görmek istemediler; en azından onun tarihsel önemini tam olarak kavrayamadılar.
Elbette, Sosyal Devrimci literatürden, terörü kitle mücadelesinin yerine geçirmediklerini, onunla birlikte düşündüklerini söyleyen bir düzine tuhaf alıntıyı kolayca bulmak mümkündür. Ancak bu alıntılar yalnızca Marksistlere -kitle mücadelesinin teorisyenlerine- karşı, terörün ideologlarının verdiği mücadeleye tanıklık eder.
Ne var ki bu, durumu değiştirmez. Terörist faaliyet, özü gereği o “büyük an” için öylesine yoğunlaştırılmış bir enerji, bireysel kahramanlığa atfedilen öylesine abartılı bir önem ve nihayetinde öylesine “sızdırmaz” bir komplo gerektirir ki — mantıksal olarak olmasa da psikolojik olarak — kitleler arasında ajitasyon ve örgütlenme çalışması yürütmeyi bütünüyle dışlar.
Teröristler için, tüm siyaset alanında yalnızca iki merkezî odak vardır: hükümet ve Savaş Örgütü. Gerşuni (SD’lerin Savaş Örgütü’nün kurucularından biri) idam cezasıyla karşı karşıya olduğu bir sırada yoldaşlarına şöyle yazıyordu: “Hükümet, diğer tüm akımların varlığına geçici olarak katlanmaya hazır; ancak tüm darbelerini Sosyal Devrimci Parti’yi ezmeye yöneltmeye karar vermiş durumda.”
Kalayev (bir başka SD’ci terörist), benzer bir anda kaleme aldığı satırlarda şöyle diyordu: “Savaş Örgütü’nün öncülüğündeki kuşağımızın otokrasiyi ortadan kaldıracağına yürekten inanıyorum.”
Terörün çerçevesi dışında kalan her şey, yalnızca mücadelenin dekorudur; en fazla, yardımcı bir araç olabilirler. Patlayan bombaların göz kamaştıran parıltısında, siyasi partilerin ana hatları ve sınıf mücadelesinin ayrım çizgileri silinip gider.
Ve romantiklerin en büyüğü ve yeni terörizmin en yetkin uygulayıcısı Gerşuni’nin, yoldaşlarına “yalnızca devrimci saflarla değil, genel olarak muhalefet partileriyle bile kopuştan kaçınmaları gerektiğini” telkin eden sesini işitiyoruz.
Terörizmin mantığı
"Kitlelerin yerine değil, onlarla birlikte." Ancak terörizm, parti içinde sınırlı ve ikincil bir konumda tutulmayı kabul etmek için fazlasıyla "mutlak" bir mücadele biçimidir.
Devrimci bir sınıfın yokluğunda ortaya çıkan ve daha sonra devrimci kitlelere duyulan güvensizlikle yeniden canlanan terörizm, varlığını ancak kitlelerin zayıflığını ve örgütsüzlüğünü kullanarak, zaferlerini küçümseyip yenilgilerini abartarak sürdürebilir.
İvan Kalyayev |
“9 Ocak’tan sonra (1905 devriminin başlangıcını simgeleyen ‘Kanlı Pazar’ katliamı), neyle karşı karşıya olduklarını çok iyi anladılar; makineli tüfeğe ve seri ateşli tüfeğe tabanca ve bombayla karşılık verdiler; yirminci yüzyılın barikatları bunlardan oluşmaktadır."
Halkın sopaları ve yabaları yerine bireysel kahramanların tabancaları; barikatlar yerine bombalar – işte terörizmin gerçek formülü budur.
Terör, partinin "sentetik" teorisyenleri ona ne kadar ikincil bir rol biçerlerse biçsinler, o gerçekte her zaman özel bir onur koltuğuna sahip olur. Resmi parti hiyerarşisinin Merkez Komitesi’nin altına yerleştirdiği Savaş Örgütü, kaçınılmaz olarak onun üstüne çıkar; partinin ve onun bütün faaliyetinin üstünde yer alır - ta ki zalim kader onu polis müdürlüğünün altına yerleştirinceye kadar.
İşte tam da bu nedenle, Savaş Örgütü’nün bir polis komplosuyla çökertilmesi, kaçınılmaz olarak partinin de siyasi çöküşünü beraberinde getirir.
[*] Trotskiy'in zaman zaman kullandığı epigon sözcüğünün Türkçede tam karşılığı bulunmamaktadır. Bir yazar ya da sanatçının yeteneksiz izleyicisi anlamını taşır.
Kaynak: The Bankruptcy of Individual Terrorism, Marxists’ Internet Archive