Çeviri:
Trotskiy ailesinin mücadelesi: Esteban Volkov ile söyleşi
Esteban Volkov'la Alan Woods tarafından yapılan görüşme, 17 Haziran 1988
Esteban Volkov ile Coyoacan'da bulunan ve küratörlüğünü yaptığı Trotskiy Müzesi'nin bir odasında görüştüm. 24 Mayıs 1940 gecesi, o zamanlar sadece 14 yaşında olan Esteban Volkov, Stalinistler tarafından düzenlenen ve Trotskiy ailesinin mucizevi bir şekilde sağ kurtulduğu hunharca bir makineli tüfek saldırısında yaralanmıştı. Esteban, gözle görülür bir duygusallık sergilemeden bana bir zamanlar yatak odası olan odanın duvarında hâlâ durmakta olan kurşun deliklerini gösterdi. Büyükbabasının bir Stalinist ajan tarafından öldürüldüğü çalışma odasının yanındaki odada ona geçmişiyle ilgili sorular sordum.
 |
Esteban Volkov [Fotoğraf: Leon Trotsky House Museum] |
Alan Woods: Ailen Stalinistlerin elinde korkunç acılar çekti. Baban ve kız kardeşin toplama kamplarına gönderildi ve annen Zina da intihara sürüklenecek ölçüde zulüm gördü. Onlara ve Rusya'daki erken dönem çocukluğuna dair ne gibi hatıraların var?
EV: Rusya ile ilgili çok az şey hatırlıyorum. Benden biraz daha büyük bir üvey kız kardeşim vardı. O, Rusya'da kaldı ve dediğin gibi toplama kamplarına gönderildi. Ondan bir daha haber alınamadı. Sanırım hâlâ hayatta olma ihtimali var. Ama ondan hiçbir haber almadım.
Babamla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum. Ben çok küçükken tutuklanmış. Birkaç yıl önce Pierre Broué araştırma yaparken bulduğu bir fotoğrafı bana gönderdi. Babamın neye benzediğini ilk kez o zaman öğrendim.
Anneme gelince, ben yedi yaşındayken, sinirsel bir rahatsızlık nedeniyle tedavi görmek için Berlin'e gittiği zaman benden ayrıldı. Bu, Hitler'in iktidara gelmek üzere olduğu bir dönemdi. Ölümünü ancak bir yıl sonra öğrenebildim. Bu haberi benden saklamaya karar vermişler.
AW: Peki ya deden?
EV: İlk anılarım, annemle birlikte Türkiye'ye, dedemin üvey anneannem Natalya ile sürgünde yaşadığı Büyükada’ya geldiğim zamana ait. Orada yaklaşık bir yıl kaldım. Marmara Denizi'ndeki adalar arasında düzenlenen balık avı gezilerinde dedeme eşlik ettiğimi hatırlıyorum. O zamanlar beş yaşındaydım. Anneannem ve dedemle ilk kez o zaman tanıştım.
Ağustos 1939'da suikasttan bir yıl önce, nihayet onların yanına Meksika'ya gittim. Meksika'ya Alfred ve Marguerite Rosmer’le beraber yolculuk ettim. O zamanlar on üç yaşındaydım, bu yüzden çok daha fazla şey hatırlıyorum.
AW: Trotskiy ailesinin Meksika'daki yaşamını anlatabilir misin?
EV: Biz çok geniş bir 'aile' idik. Birçok ulustan yoldaşımız vardı. Almanlar da vardı, Çek bir yoldaşı da hatırlıyorum ama çoğunluğu Amerikalıydı ve hepsi de aileyi savunmak için yardıma gelmişti. Aralarında işçilerin de bulunduğu, toplumun her kesiminden gelen insanlardı. Biri kamyon şoförüydü; Jackie Cooper. Harold Robbins adında bir ressam vardı ve bir diğeri de Charlie Cornell adında bir öğretmendi.
AW: Dedenin çalışmalarına ilişkin neler hatırlıyorsun?
EV: Son derece aktif ve dinamik bir insandı. Her zaman çok erken kalkar ve çalışmaya başlamadan önce bizim için bir besin kaynağı olan tavukları ve tavşanları beslemek üzere biraz zaman ayırırdı. Bu onun için bir parça fiziksel egzersiz yapmak anlamına geliyordu. Bu evde neredeyse kilitli kaldığını ve başka hiçbir yere gitme fırsatının olmadığını unutmayın. Kahvaltıdan sonra neredeyse tüm günü çalışma odasında, saat 5, 6 ya da 7'ye kadar okuyarak, kitapları ve el yazmaları üzerinde çalışarak geçirirdi. Geceleri de genellikle yoldaşlarla siyasi tartışmalar yapardı.
AW: 24 Mayıs 1940 gecesi Stalinist Siqueiros tarafından gerçekleştirilen suikast girişimi hakkında bir şeyler söyleyebilir misin?
EV: Bu girişimden önceki haftalarda ve aylarda evde gerginliğin giderek arttığını hissedebiliyordunuz. Meksika'daki Stalinist basının saldırıları giderek daha da şiddetleniyordu. Bu zaten bir tür fiziksel saldırının hazırlandığına işaret ediyordu.
Sabah saat dört civarında bahçe kapılarının aniden açıldığını duydum ve kısa bir süre sonra korkunç silah sesleri duyuldu ve ortalık bir savaş alanına döndü.
Odamın içinde bir insan silüetini seçebiliyordum ve ardından ateş açtılar. İçeriye atılan yangın bombaları odamı ateşe verdi. Odanın bir köşesinde yatağın arkasında çömelmiştim. Ama bombaları görünce avluya koştum ve dedeme seslendim. Bu, ilk başta kaçırılmış olmamdan korkmuş olan Trotskiy ve Natalya için büyük bir rahatlama oldu.
AW: Yaralandın mı?
EV: Evet, bir kurşun ayağımı sıyırdı ve yerde kan izleri bıraktı. Çok geçmeden saldırganlar kaçtı ve her taraftan sesler geldiğini duyabiliyordum. Tüm aile bir araya geldi ve hepimizin hayatta olduğunu görünce çok sevindiler. Kaybolan genç Amerikalı koruma görevlisi Sheldon Harte dışında herkes. Bu hepimizi çok endişelendirmişti. (Daha sonra öldürülmüş olarak bulundu - AW).
AW: Dedenin suikastı hakkında ne hatırlıyorsun? Suikastçı Jackson'ı tanıyor muydun?
EV: Mercader? Evet, onu hatırlıyorum. Evin çevresinde takılan birkaç kişiden biriydi. Korumalarla ve Rosmerlerle dostane ilişkiler kurmaya büyük özen gösterirdi. Onlara her zaman küçük iyiliklerde bulunur, onları arabasıyla gidecekleri yere bırakır ve bunun gibi şeyler yapardı. Ancak ilk başta bizzat Trotskiy'le tanışmaya yönelik bir ilgi göstermedi.
AW: Bu bir taktik miydi?
EV: Evet öyleydi. Bu, dikkatleri üzerine çekmemeye ve şüphe uyandırmamaya yönelik bir yöntemdi. Sylvia Ageloff adında genç bir Amerikalı Trotskist ile birlikte yaşıyordu ve yoldaşlara büyük hayranlık duyan ve açıkça siyasete karışmadan yardım etmeye istekli biriymiş izlenimini veriyordu. Bunların hepsi bir taktiğin parçasıydı. Bunu aylarca sürdürdü.
AW: Peki, suikastı hatırlıyor musun?
EV: Olay yerine geç vardım. Bütün öğleden sonra okuldaydım ve eve doğru yürürken evin etrafında olağandışı bir hareketlilik fark ettim; insanlar gelip gidiyordu ve dışarıda park etmiş bir araba vardı. Aniden garip bir hisse kapıldım. Bu bir tür ıstırap, bir şeylerin kötü gittiğine dair bir önsezi gibiydi.
İçeri girdim ve çok sayıda insanın büyük bir telaş içinde olduğunu gördüm. Birkaç polis, korumalar tarafından dövülmüş ve kan kaybetmekte olan Mercader'i tutuyordu. Kendinden geçmiş bir hâlde, salya sümük ağlıyordu. Sonra çalışma odasına gittim ve dedemi yerde yatarken gördüm. Anlaşılan beni uzak tutmalarını söylemişti. Son nefesini verirken bir çocuk için bu kadar endişelenmesi beni çok etkiledi. Kısa bir süre sonra ambulans geldi ve onu alıp götürdü.
AW: Şimdi siyaset alanına geçecek olursak, kendini siyasi olarak nasıl tanımlarsın?
EV: Pekâlâ, biliyorsun, ben herhangi bir siyasi partinin üyesi değilim. Ancak kendimi Marksist olarak tanımlıyorum çünkü Marksizm'in modern dünyada geçerli tek siyasi teori olduğunu düşünüyorum.
AW: Peki, aralarında kendi akrabalarının da bulunduğu, yüz binlerce yoldaşın Stalin'in terörü neticesinde yaşamlarını yitirmeleriyle ilgili olarak, onların siyasi rehabilitasyonu için verilen mücadeleye kendi katılımını nasıl tanımlarsın?
EV: Sosyalist düşünceyi samimiyetle savunan herkesin, Rus devriminin tarihi hakkındaki gerçekleri yeniden ortaya koymak, Stalin'in tüm kurbanlarının rehabilitasyonu için mücadele etmek ve Stalinizmin tüm suçlarını ve tahrifatlarını mahkûm etmek gibi ahlaki bir yükümlülük altında olduğuna inanıyorum. Bir daha asla böylesine caniyane bir rejimin, hem de en kötüsü 'sosyalizm' ve 'komünizm' adı altında var olmasına izin verilmemesini sağlamak için mücadele etmek gerekiyor.
AW: Peki ya Moskova duruşmaları?
EV: Tüm bu korkunç yalanların ifşa edilmesi, kınanması ve her bir sayfanın silinip temizlenmesi zorunludur; böylelikle bütün bir devrimci kuşağı karalamak için kullanılmış olan iftiralardan geriye en ufak bir kalıntı bile kalmayacaktır. Bu süreç sonuna kadar devam ettirilmelidir.
AW: Bu davanın uluslararası işçi hareketi içinde giderek daha geniş bir destek gördüğünün farkındasın. Britanya'da Trotskiy ve eski Bolşeviklerin itibarlarının iade edilmesi için büyük bir kampanya başlattığımızı biliyorsun. Britanya'da ve diğer ülkelerde bu doğrultuda mücadele eden yoldaşlara söylemek istediğin bir şey var mı?
EV: Sadece bu faaliyetleri tüm kalbimle desteklediğimi söylemek istiyorum. Bu faaliyetler tüm işçi sınıfı hareketinin sağlığı bakımından temel öneme sahiptir. Tarihin doğru yazılması gerekiyor. Tarihi tahrif edenler sosyalizme ihanet edenler olarak tanımlanmalıdır. Stalinizm, sosyalizm davasının tüm tarihi boyunca uğradığı en ciddi yenilgilerden biri olmuştur. Sosyalizmin eninde sonunda zafere ulaşacağına hiç şüphe yok. Ancak bu, tarihsel süreçte muazzam bir geriye gidişi temsil etmektedir.
AW: Hazır konusu açılmışken, Rusya'daki mevcut durum ve Gorbaçov'un 'reformları' hakkında ne düşündüğünü söyleyebilir misin?
EV: Değişim rüzgarlarının estiğine şüphe yok. Bir değişim söz konusu, ancak bunun ne kadar ileri gideceğini zaman gösterecek. Asıl mesele, tüm sistemin artık çıkmaz bir sokağa girmiş olması. Bu yolda artık daha fazla ilerleyemezler. Bürokratik sistem krizde. Stalin dönemindeki gibi eski açık diktatörlük sistemine geri dönmeleri mümkün değil.
AW: Stalinizm deneyimi ışığında Ekim Devrimi'nin hâlâ haklılığını koruduğunu düşünüyor musun?
EV: Elbette haklıydı! Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, tarihsel süreç şiddetli çalkantılar da dahil olmak üzere, muazzam insani acılar içeren her türlü iniş ve çıkışla doludur. Ancak yine de toplum ileriye doğru hareket eder. Ekim Devrimi, tüm tarih boyunca yaşanmış en büyük olaylardan biriydi. Daha sonra, o dönemde Rusya'daki somut durumdan kaynaklanan farklı bir seyir izlemesi ve devrimin diğer ülkelere yayılmamış olması bu gerçeği hiçbir şekilde değiştirmez. Unutmayın ki Fransa'da da 1789-93 devriminden sonra önemli geriye gidişler oldu, ancak uzun vadede devrim -bu örnekte burjuva devrimi- kendini konsolide etmeyi başardı.
AW: Rusya'daki bürokrasinin kendi kendini ortadan kaldırabileceğine inanıyor musun?
EV: Toplum, sanayiyi işletmek için vasıflı personele, teknisyenlere ve benzerlerine ihtiyaç duyduğu sürece, bürokrasinin oynayacağı önemli bir rol vardır. Sorun, Rusya'da olduğu gibi, bürokrasi muazzam ayrıcalıklar elde ettiği ve kendisini işçi sınıfı tarafından üretilen artığın büyük bir kısmını yutan ve işçilerin sırtından yaşayan yönetici elit haline getirdiği zaman ortaya çıkar.
İktidar, bürokrasinin elinden alınıp bir bütün olarak işçi sınıfının eline geçmelidir. Kırsal kesimdeki proleterleri, teknisyenleri, bilim insanlarını ve modern koşullar altında gerçekten proletaryanın bir parçası olarak görülmesi gereken diğer katmanları da kapsayacak gerçek bir işçi demokrasisi olmalıdır.
AW: Trotskiy Müzesi'nin küratörü olarak üstlendiğin rol hakkında bir şeyler söyleyebilir misin?
EV: Kaynak sıkıntısı çekmemize rağmen, binayı mümkün olduğunca Trotskiy'in burada yaşadığı ve çalıştığı dönemdeki haliyle muhafaza etmeye çalışıyoruz. Burada çalışmak üzere gelen gençlerden yardım görüyoruz. Son zamanlarda Meksika hükümeti de yardım sağlamaya başladı.
AW: Ortalama kaç ziyaretçiniz oluyor?
EV: Günden güne değişiyor, bazen 50, bazen 30 kişi oluyor. Ayrıca 100 ya da 200 kişilik öğrenci grupları da geliyor.
AW: Ziyaretçi defterinde Sovyetler Birliği'nden gelen çok sayıda kişinin imzasının bulunması ve hatta bazılarının destek mesajları bırakmış olması dikkatimi çekti.
EV: Evet, haklısın. Zaman gerçekten de çok değişti! İnsanların düşüncelerini ifade etme konusundaki korkularını yavaş yavaş nasıl üzerlerinden attıklarını görebiliyorsun. Bugünlerde sadece isimlerini yazıp imzalamakla kalmıyorlar, aynı zamanda dediğin gibi mesaj da bırakıyorlar. En sonuncusu, bu yılın başlarında, şöyle diyordu: “Buharin'den sonra SSCB'de itibarı iade edilecek bir sonraki devrimci Lev Trotskiy olacak.”
AW: Bu büyük bir semptomatik önem taşıyor. Peki Buharin'in itibarının iade edilmesi hakkında ne düşünüyorsun?
EV: Bu yönde atılmış bir adım gibi görünüyor, öyle değil mi? Elbette, Buharin'in partinin sağ kanadında yer aldığını ve bu nedenle bürokrasinin onu kabul etmesinin, kendisine ödünsüz bir biçimde muhalefet etmiş olan Lev Trotskiy'e kıyasla çok daha kolay olduğunu unutmamalıyız. Besbelli ki Buharin, kapitalist unsurlara ödün verme politikasıyla Gorbaçov açısından daha kabul edilebilir bir isimdi.
AW: Bir Marksist ve insanlığın sosyalist geleceğine inanan biri olarak, geleceğe dair görüşlerini paylaşmak ister misin?
EV: İnsanlığın kendi içinde uyumlu bir toplum biçimine ulaşması gerektiğinin tartışılmaz bir husus olduğunu düşünüyorum. Milyonlar insani varoluşun asgari gerekliliklerinin sağlanamamasından dolayı ıstırap çekerken, devasa kaynakları israf ederek atomik bir mayın tarlasında yaşamaya nasıl devam edebiliriz?
Teknolojik gelişme düzeyi, tüm insan ırkına bolluk sağlamak için fazlasıyla yeterlidir. Sınıfsal eşitsizliğe ve sömürüye dayalı çağdışı bir toplumsal yapının sürdürülmesi sonucunda yapay kıtlıkların ve muazzam acıların yaşanmaya devam ediyor olması saçma görünüyor. Bilim ve tekniğin gelişimi, uyumlu ve planlı bir temele oturtulduğu takdirde, tüm bu sorunlara kendi içinde bir yanıt sunmaktadır.
AW: Son söz olarak, Britanyalı işçilere ve sosyalistlere bir mesajın var mı?
EV: Sadece onları sosyalizmin bayrağını yükseltmeye, Marksizmin fikirlerine bağlı kalmaya ve gerçek sosyalist toplum için mücadeleden asla vazgeçmemeye çağırmak istiyorum.