05 Ekim 2025

Vartan İhmalyan’ın siyasi otobiyografisi Bir Yaşam Öyküsü üzerine (10)

Vartan İhmalyan’ın kaleminden: İsmail Bilen (4)

Vartan İhmalyan, siyasi otobiyografisi Bir Yaşam Öyküsü’nde, Türkiye Komünist Partisi (TKP) yönetimini elinde tutan triumviranın (Zeki Baştımar, İsmail Bilen ve Aram Pehlivanyan), bir önceki yazımızda sözünü ettiğimiz Salih Hacıoğlu, Süleyman Nuri ve Ali Sait’in yanı sıra başka birçok TKP üyesine de haksızlık ve zorbalık yaptığını anlatır.

Yıldız, Zekeriya ve Sabiha Sertel (1956)
Örneğin, İhmalyan’ın Leipzig’de faaliyet gösteren Bizim Radyo’da görev almasını “Ya o ya ben” diyerek engellemiş olan Aram Pehlivanyan, 1964 yılında -elbette İsmail Bilen’in de onayıyla- Sertellerin Bizim Radyo’dan tasfiyesinde de rol oynar:

Aram Sertellere karşı da demediğini bırakmayıp, Leipzig’den Sovyetlere göçtürmüş ve "Bizim Radyoyu" Sabiha Sertel gibi yararlı bir elemandan yoksun etmişti. İ. Bilen buna da göz yummuştu, çünkü Sertellerin kendisine de A. Saydan’a da doğru ve haklı eleştirilerinden memnun değildi. (s. 207)

Tasfiyeler: Sabiha Sertel ve Bilal Şen

İhmalyan, 1965 yılında TKP Merkez Komitesi üyesi Bilal Şen’in ve hemen sonrasında ona yakın bazı yoldaşlarının partiden tasfiyesini şöyle özetler:

Aram, Bilal Şen’i kendisine rakip bildiği için İ. Bilen’i ve Zeki Baştımar’ı uyarıp Bilal’i partiden çıkartmış, ayrıca Bilal’i tutanları da partiden attırmış ve İ. Bilen, Demir, Aram sacayağı diktatörlüğünü geçici bir zaman için olsun sağlayabilmişti. (s. 234-235)

Bilal Şen
1964’ün ilk yarısında Sabiha Sertel’in Bizim Radyo’nun başredaktörlüğünden alınması ve Sertel ailesinin Leipzig’den ayrılması, ardından da Bilal Şen’in partiden ihraç edilmesiyle birlikte TKP’nin yurtdışı kadroları arasında bir muhalefet hareketi doğar. Vartan İhmalyan’ın sekreterliğini yürüttüğü TKP Moskova Grubu da bu triumviraya açıkça muhalefet etmeye başlar.

İhmalyan, bu mücadeleye kitabında geniş yer ayırır; çok sayıda ilginç rapor ve yazışmayı aktarır. Sonunda Merkez Komitesi -aynı anlama gelmek üzere Dış Büro’nun çekirdeğini oluşturan triumvira- Moskova Grubu’na sözlü olarak dağılma emri verir. TKP Moskova Grubu ise “yazılı bir açıklama olmadan kendisini dağıtılmış saymadığı için, uzun bir beklemenin ardından 4 Aralık 1965’te” toplanır. Bu toplantının devamı bir hafta sonra, 11 Aralık günü yapılır. İhmalyan’ın anlatımıyla:

Bütün mektup ve materyaller okunduktan sonra, Mehmet Remzi ve Süleyman Nuri yoldaşlar Leipzig’deki ağaları kınadılar, bizlerin haklı ve eylemimizin doğru olduğunu onadılar. Ve bu, son toplantımız oldu, çünkü Leipzig’deki üçlü sacayağı bizimle bütün bağları tamamen keyfi olarak kestiler. (s. 254)

Bu kopuş ve fiilî toptan tasfiye, Vartan İhmalyan farkında olmasa da esas olarak ideolojik, örgütsel veya kişilik sorunlarından kaynaklanan bir ayrışmanın sonucu değil, maddi çıkarlarını koruma derdindeki triumviranın bürokratik manevralarının bir ifadesiydi. Parti yönetimini ellerinde tuttukları için hatırı sayılır maddi ayrıcalıklara sahip olan bu üç Stalinist bürokrat, muhalefetin eleştiri ve taleplerini pozisyonlarına yönelik bir tehdit olarak gördüler. Dolayısıyla, eleştirilerle yüzleşmek yerine muhalefeti “disiplin dışı” ilan edip ilişkileri kesmeyi tercih ettiler.

Bilen ve Baştımar 22. SBKP Kongresi'nde
Fiziksel şiddet ve tehdit

Bir Yaşam Öyküsü’nde, TKP Moskova Grubu’nun 12 Haziran 1965 tarihinde TKP Dış Bürosu’na hitaben yazdığı mektupta, sorunun yalnızca triumviranın maddi ayrıcalıklarını savunmak adına her türlü sinik bürokratik manevraya başvurmasından ibaret olmadığını gösteren şu ifadeler de yer alır:

İdareci bir yoldaşın kendi fikirlerini kabul ettirmek, disiplin sağlamak için bıçak çekmesi gibi diktatörce, terörist tedbirlere başvurması hiçbir surette mazur görülemez. (s. 245)

Mektupta sözü edilen “idareci yoldaş” İsmail Bilen’dir; bıçak çektiği kişi ise TKP üyesi Veli Gündüz’dür.

Aynı mektupta, parti önderliğinin üyelere karşı kullandığı dilin de kabul edilemez olduğu vurgulanır:

Özellikle Aram ve Marat yoldaşların diğer yoldaşları suçlamalarında, grupçuluk, fraksiyonculuk, kalpazanlık, sahtekârlık, kuş beyinlilik, oportünistlik, milliyetçilik, burjuva görüşleri benimsemek, Sovyet düşmanlığı gibi ağır kelimeleri, küfürleri parti önderlerinin ağzına yakışmıyor, komünist moraline uygun bulmuyoruz. (s. 246)

Salih Hacıoğlu’nun ikinci eşi Sabiha Sümbül’ün, bu yazı dizisinde daha önce de atıfta bulunduğumuz, TKP Moskova Grubu’nda 31 Mayıs 1965’te yaptığı konuşmasından, İsmail Bilen’in (Sümbül parti ismi olan Marat’ı kullanıyor) psikopati sınırına yaklaşan bir öfke kontrol bozukluğundan mustarip olduğu anlaşılmaktadır:

Marat yoldaşın Veli yoldaşa bıçak çekmesini çok çirkin olarak karşıladık. Marat’ın bu eski sanatıdır. 1958’de Nihat yoldaş (Elektrikçi Nuri) Leningrad’dan Marat’a misafir gelmişti. Ben de o zaman Marat’ın evinde kalıyordum. Ali Sait, ben, Nihat ve Marat, dördümüz oturmuş iskambil oynuyorduk. Marat birdenbire yumruklarını sıkarak Nihat’ın üzerine yürüdü. Bereket versin ki, Ali, Marat’ın kollarını tuttu da dövmeye meydan bırakmadı. Komünist yoldaşlardan biri Marat’ı tenkit etse, o bıçak da çekebilir, yumruk da savurabilir. Marat’ın komünistliği bundan ibarettir. Marat, haksız parti üyelerini itham da edebilir. Demek ki Marat lider olduğu için, o cezalanamaz. (s. 268)

Devam edecek