Vartan İhmalyan’ın siyasi otobiyografisi Bir Yaşam Öyküsü üzerine (4)
Vartan İhmalyan’ın kaleminden: Aram Pehlivanyan (1)
Vartan İhmalyan’ın siyasi otobiyografisi Bir Yaşam Öyküsü’nü, kendisini ve birçok yoldaşını Türkiye Komünist Partisi’nden (TKP) fiilen tasfiye eden Zeki Baştımar, İsmail Bilen ve Aram Pehlivanyan’dan oluşan triumvira ile hesaplaşmak için kaleme aldığını ve bu üçlüyü son derece izlenimci bir yaklaşımla hem kötü insanlar hem de kötü komünistler olarak mahkûm etmeye çalıştığını daha önce belirtmiştik.
Kitabı okuyan herkesin rahatlıkla tespit edebileceği gibi İhmalyan, bu üç isim arasında en çok İsmail Bilen’den nefret ediyor. İkinci sırada Aram Pehlivanyan yer alıyor. Zeki Baştımar’dan ise Bilen ve Pehlivanyan’a kıyasla daha az nefret ettiği anlaşılıyor.
Bu yazıda, Vartan İhmalyan’ın Bir Yaşam Öyküsü’nde Aram Pehlivanyan hakkında yazdıklarını aktarmaya başlayacağız.
Aram Pehlivanyan gençlik yıllarında ailesi ile birlikte |
İhmalyan, 1933 yılında TKP’ye üye olduktan sonra içinde yer aldığı parti hücresiyle ilgili şöyle diyor:
Hücremizde, sekreter olarak ben, üye olarak da Nihat Çavuşoğlu, Aram Pehlivanyan (bugün TKP Politbüro üyesi A. Saydan), bir de Recep vardık. (s. 70)
Birkaç satır sonra ise İhmalyan, herkesin parti aidatlarını düzenli olarak ödediğini, bunun tek istisnasının ise Aram Pehlivanyan olduğunu belirtiyor:
Aram Pehlivanyan’sa (A. Saydan), üç beş ayda bir verirdi 5 kuruş olan parti ödentisini.
- Yahu, Aram, bu ay da vermedin parti parasını, deyince, "Ne yapayım, param yok ki vereyim" der, çıkardı işin içinden.
Ve ben, Aram’ın parti ödentisini vaktinde ödemediğini hiçbir zaman iletmemiştim partiye. (s. 70)
Ancak kitabın ortalarına doğru İhmalyan, Pehlivanyan’ın yalnızca parti aidatları konusunda değil, kişisel borçlarını ödemede de disiplinsiz davrandığını öne sürüyor. Örneğin, 1956 yılında Paris’te, parti adına İhmalyan’a Budapeşte Radyosu’nun Türkçe servisinde çalışacağını bildirirken Pehlivanyan şunları söylemiş:
Ha bak, az kalsın unutuyordum, ben Beyrut’tan çıkarken babandan yol parasını ödünç almıştım, o da seni gördüğümde sana vermemi söylemişti, ama şimdi param yok, bir sırasında öderim.
İhmalyan şöyle devam ediyor:
Bunu bana 1956’da söylemişti. Şimdi bu satırları yazarken yıl 1978, aylardan Temmuz, hâlâ daha ödeyecek babamdan aldığı parayı. Herhalde bunu da Nihat’ın Karabük’ten parti için gönderdiği ve, "Gereksindim, kullandım, yiyecek değilim ya, elbette öderim," deyip şimdiye dek ödemediği 5 liranın yanına yazmış olmalı!... (s. 145)
Nihat’ın parti için gönderdiği parayı izin almadan kullanması ve TKP’den izinsiz aldığı bu “borcu” hiçbir zaman ödememiş olması, Pehlivanyan’ın parasal konularda disiplinsiz davranmanın ötesine geçerek, zimmetine para geçirmekten de çekinmediği anlamına geliyor elbette.
Pehlivanyan’ın Hitler hayranlığı
İhmalyan, Nazi Almanya’sının Sovyetler Birliği’ne saldırmasının hemen sonrasında kendi evinde Pehlivanyan’la arasında geçen konuşmayı şöyle aktarıyor:
Bir de baktım Aram, gözlerinde imrenme kıvılcımları:
- Bu Hitler deha be! demez mi?!
Tepem attı, içimden "Hay sen o komünistliğinle çok yaşa?!.." diyesim geliyor. Dayanamadım:
- Nasıl ağzın varıyor ulan o ite ‘deha’ demeye, dedim; okumuyor musun gazetelerde her gün yüz binlerce Sovyet askerini esir aldığını, içlerinde çoğu komünist, sen de komünistsin, nasıl söyleyebiliyorsun bunu?..
Çok kötü bozuldu, yüzü kül kesildi ve 180 derece bir viraj dönerek:
- Dehalar anormal olur, diyebildi gücün. (s. 70-71).
1956 yılının ikinci yarısında, belirli bölgeleri hâlâ büyük ölçüde yıkıntı halinde olan Polonya’nın başkenti Varşova’yı gezerken, İhmalyan Pehlivanyan’la 15 yıl önce aralarında geçen bu tatsız konuşmayı hatırlar:
Aklıma, faşist Almanya Sovyetler Birliği’ne yeni saldırıp da 10-12 günde Minsk’e yaklaşarak yüz binlerce Sovyet er ve subayını tutsak aldıkları zaman, Aram Pehlivanyan’ın Üsküdar’daki evimizde bana, "Hitler deha!" dediği geliyor çağrışımla. (s. 160)
Devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder