Belge
Trotskiy’e ilişkin Türk istihbaratının kısa bir süre önce yayımlanan bir raporu
Bölüm 1 | Bölüm 2 | Bölüm 3 | Bölüm 4 | Bölüm 5
 |
Büyükada'nın ziyaretçileri: Soldan sağa, Pierre Naville, Trotskiy, Gerard Rosenthal, Pierre Naville'in eşi. Pierre Naville, Trotskist eğilimleri nedeniyle 1927'de Fransız Komünist Partisi'nden ihraç edilmişti. Rosenthal ise Fransa'da Trotskiy'in avukatıydı. |
|
|
İstihbarat raporunun devamında, Davranof'un muhbir olarak kullanmayı planladığı (ancak gerçekte Türk istihbaratına çalışan) tercümanın bilgi temininde zorlanması ihtimaline karşı, “polis Salih efendi”ye başvurmasını tavsiye ettiğini öğreniyoruz. Davranof, MAH’ın tercümanına, Salih Efendi’nin (büyük olasılıkla para karşılığında) “başkalarına” (bununla yerli/yabancı gazetecileri veya üçüncü ülkelerin ajanlarını kastediyor olabilir) zaten bilgi sızdırdığını belirtmiş. OGPU ajanı hem tercümana hem de Salih Efendi’ye para teklif ederek ikili bir ilişki kurmayı hedeflediğini de ortaya koymuş.
Akabinde belgede, Türk istihbaratının hem Davranof'un bahsettiği kişilerin varlığını hem de Salih Efendi’nin Büyükada’da görev yaptığını doğruladığı vurgulanıyor. Dikkat çeken bir ayrıntı ise, Salih Efendi’nin “Troçki ile beraber Kadıköyüne gelmediği”nin belirtilmiş olması. Bu ifade, muhtemelen 1931 Mart’ında İzzet Paşa Yalısı’nda çıkan yangın sonrası Trotskiy’in Büyükada’dan ayrılıp, o dönem Kadıköy’ün dış mahallesi sayılan Moda’ya taşınmasına işaret ediyor olmalı. [*]
Olmayana ergi yöntemine başvurarak, MAH’ın, Trotskiy ve ev halkı hakkında farklı kişilere bilgi aktaran polis memuru Salih Efendi’yi cezalandırmayı ya da yerini değiştirmeyi düşünmediği sonucuna varmamız mümkün. Hiç kuşkusuz bu göz yumma ve izlemeyi sürdürerek bilgi toplamaya devam etme taktiği, bir istihbarat örgütünün tercih edeceği türden bir yaklaşımdı.
Burada bir parantez açıp, Trotskiy ile sekreterlerinin/korumalarının Türk polisiyle olan ilişkisi üzerinde kısaca durmakta fayda var. Trotskiy’in, Jean van Heijenoort dâhil bazı siyasi sekreterlerinin ve çalışma arkadaşlarının anılarının yanı sıra Isaac Deutscher ve Pierre Broué gibi Trotskiy biyografilerini kaleme almış büyük tarihçilerin çalışmalarından, Türkiye’de bulunduğu yıllarda Trotskiy’in yaşadığı evin kapısında sayıları iki ila dört arasında değişen bir Türk polis birliğinin görev yaptığını biliyoruz. Büyükada’ya 20 Ekim 1932 tarihinde gelen van Heijenoort’un anılarında, bu polis birliğinin komiserinin, Rusça konuşan ve biraz Fransızca da bilen Kafkas kökenli Ömer Efendi olduğu belirtiliyor. Yine van Heijenoort’un aktardığına göre, dönüşümlü olarak 24 saat nöbet tutan sekreterlerin/korumaların, belli zamanlarda nadiren de olsa bir Türk polisini yanlarına alarak evi dolaştıkları da oluyordu.
Ne var ki Deutscher, Trotskiy üçlemesinin son cildinde ev halkı ile polisler arasındaki ilişkiyi çok yakınmış gibi gösterir:
Villanın bahçe kapısında bekleyen polisler, korumakla görevli oldukları kişiye öylesine bağlanmışlardı ki, zamanla ev halkının bir parçası haline geldiler; öteye beriye koşturuyor ve ev işlerine yardım ediyorlardı. (Isaac Deutscher, The Prophet Outcast - Trotsky: 1929-1940, Oxford University Press, Londra, 1963, s. 20)
Van Heijenoort ise, anılarının sonunda yer alan ekler bölümünde Deutscher’in bu yöndeki ifadelerini kesin bir dille tekzip eder:
Ben Büyükada'dayken böyle bir şeye tanık olmadım. Aslında, Türk polisleriyle olan temasımızı gerekli asgari düzeyin ötesine geçirmemeye özen gösteriyorduk. Trotskiy'e gelince, kendisi onlarla hiçbir zaman yakınlık kurmadı. (Jean van Heijenoort, With Trotsky in Exile: From Prinkipo to Coyoacan, Harvard University Press, Massachusetts, 1978, s. 154)
Ev halkının, 1932 yılında Türk polisiyle Deutscher’in “kurguladığı” türden bir ilişki kurmuş olması, çok ciddi güvenlik zaaflarına neden olacağından hem mantıklı hem de inandırıcı değildir. Unutmamak gerekir ki, 1932’de Trotskiy ve yoldaşları, Stalin’in Trotskiy’i Sovyetler Birliği’nden sürgün etmesini bir hata olarak görmeye başlamış olabileceğini düşünüyorlardı. Trotskiy, Stalin’in umduğu gibi sürgünde yalıtılmış ve etkisiz bir halde kalmamıştı; birçok ülkede –sayısal olarak büyük bir kitleye ulaşmasa da– taraftar bulmuştu, Sovyetler Birliği’ne yönelik
Muhalefet Bülteni’nin yanı sıra belli ölçüde ses getiren kitaplar, broşürler ve makaleler yayımlamaktaydı.
 |
Trotskiy, Büyükada'da çalışma masasında |
İstihbarat raporunun sonlarına doğru, Birleşik Krallık’tan Trotskiy’in yanına geleceği daha önce bildirilmiş olan bir şahsın Ada’ya ulaştığı ve adının “Osias Rosenzweig” olduğu belirtiliyor. Raporda, Rosenzweig’in doğduğu yer itibarıyla “İngiliz” olduğu, ancak Alman tabiiyetinde bulunduğu ve müzik öğretmenliği yaptığı ifade ediliyor.
Elimdeki kaynaklarda ve internette Osias Rosenzweig’in kim olduğuna dair hiçbir ize rastlayamadım. Bu isim, Wolfgang Lubitz’in editörlüğünü yaptığı ve 600 sayfayı aşan hacmiyle kapsamlı bir başvuru kaynağı olan Lev Trotskiy ve Trotskizm Bibliyografisi'nde [**] de yer almıyor. “Rosenzweig” soyadı, kökeni Almanca konuşulan Avrupa bölgelerine, özellikle de Aşkenaz Yahudilerine dayanan bir isim olup, Almancada “gül ağacı” ya da “gül dalı” anlamına geliyor. Dolayısıyla, basit bir yazım hatasından söz etmek de pek mümkün görünmüyor.
Raporda, Rosenzweig’la birlikte “Raymond Moulinière” isminde bir Fransız'ın da Trotskiy’in yanına geldiği bilgisi yer alıyor. Moulinière, Trotskist hareket içinde oldukça iyi bilinen bir isim olup, 1929’da Trotskiy’in Büyükada’ya yerleşmesinde önemli bir rol oynadı. [***] Daha sonraki yıllarda da Büyükada’da Trotskiy’i birçok kez ziyaret ettiği biliniyor.
Ancak raporda, Moulinière’in mükemmel derecede Türkçe ve Rumca konuştuğunun belirtilmesi oldukça tuhaf. Bu iddiayı destekleyecek herhangi bir bilgiye ne elimdeki kaynaklarda ne de internette rastlayabildim. Belki de Moulinière her iki dili de sınırlı ölçüde biliyordu ve raporda Türkçe ile Yunanca bilgisi şu ya da bu nedenle abartılmıştı.
Ve son olarak, raporda Trotskiy hakkında bilgi toplamaya çalışan OGPU ajanı Davranof’a, Türk istihbaratı için çalışan Ermeni kökenli tercüman aracılığıyla bazı bilgilerin verileceği ifade ediliyor. Bu yolla, Sovyet ajanının vereceği para ve direktifler izlenerek, Sovyet istihbaratına çalışan başka bir casus şebekesinin deşifre edilebileceği belirtiliyor. Bu da o yıllarda MAH’ın yalnızca bilgi toplamakla yetinmediğini, aynı zamanda aktif bir karşı istihbarat operasyonu yürüterek Sovyet casus ağlarını ortaya çıkarmayı hedeflediğini gösteriyor.
Elbette, bütün bunlara bakarak 1930’lu yıllarda MAH’ın, OGPU’dan daha üstün ve başarılı bir istihbarat örgütü olduğu sonucunu çıkarmak doğru olmaz. Uluslararası faaliyet alanı OGPU’ya kıyasla çok daha sınırlı olan MAH, bu vakada Sovyet istihbaratına karşı ev sahibi olmanın sağladığı önemli bir avantajla hareket ediyordu.
[*] Trotskiy, Ocak 1932’de Büyükada’ya geri döndü ve başka bir yalıda yaşamaya başladı.
[**] Wolfgang Lubitz (Editör), Bibliography - A classified list of published items about Leon Trotsky and Trotskyism, İkinci baskı, Münih, 1988.
Bitti